Ben Sultan
Toprağı bol olsun, rahmetli dedem aklımda kaldığı kadarıyle yanık sesiyle arada bir söylerdi.
Kara bahtım kem talihim
Taşa bassam iz olur
Ağustosta suya girsem
Balta kesmez buz olur
Çocuk algılamasıyle bir şey anlamsamda dedemin sesi hoştu, dinlerdim. Zaman geçti ben büyüdüm, dedemin kaldığı yerden devam etme sırası bana gelmişti. Uysun istemezdim ama, bu dörtlük beni tarifliyor. Ev süpürme, bulaşık yalaşık derken yolu yarıladım. Nasıl da geçti anlamadım, ta buralara kadar geldim. Umutlarım hiç yeşermedi, çoğu akranlarım çocuk çombak sahibi oldu. Ben hala bulunduğum yerdeyim, internette insan kovalıyorum.
Bloglarım
Güvenmedim ki güvendiğim dağlara kar yağsın. Çünkü o dağları hiç görmedim, ya da o dağlar göz hizamda yoktu. Kader desemde ara da bir yaşadıklarıma, tek tesellim umutlarımı kaybetmedim. Nette iki blogum var. Biri kişisel mi kişisel, fuşya renginin ağır bastığı janjanlı blogum ve bu yemek bloğum. İlki daha çok beni anlatıyor ve arıyor. Dertlerimi tesbih yapar tek tek çekerim bloğumda, nasıl çekmezsin ki. Herkesin yaptığı gibi, anonim yazarım kendi bloğumda. Son iki yılımı paylaştığım blogumda nelere denk gelmedim. Şaşırtacak, hoplatacak ve bir yerde aklını oynatacak insanların, ne olaylara şahit olmadım ki. Yaşdıklarımın özetini aklıma geldikçe, dilimin döndüğünce anlatacağım sabrınızı zorlamazsam eğer.
Can Arkadaşım
Melek benim can arkadaşım. Et tırnak gibiyiz bir arada, içtiğimiz su ayrı gider. Ne zaman kabuğuma çekilsem yoktan yere, kaşla göz arasında yanımda bitiverir. Her defasında geldiğinde yanıma, sormadan geliş nedenini açıklar. Öylesine telepatimiz gelişmiş ki, iletişim kurmaya ihtiyaç duymayız. Derler ya birileri birine, sen sus gözlerin konuşsun. İşte biz öyleyiz, susarız gözlerimiz konuşur. Yine de bu halimizle didişmeye sebep buluruz. Her ne kadar et tırnak gibi olsakta, Melekciğim hep tırnağı oynar kendince. Uzadıkça tırnağı haftaya kalmaz kesilir. Sıçrayan tırnaklarını topladıkça ardından, çıkacak tırnağın sert ve parlak olacağını söyler güleriz. Sana sevgilerim feda olsun güzelim, hafta sonu kimselere söz verme gezelim. Melekciğim sözümü tuttu. Gezdik gördük, çarpışan arabalara bindik ve kimselere çarpmadık. Yine geçti beyhude bir günümüz.
Deli Gönül
Gönül sana sırrım mı var verecek, her bir şeyim orta yerde duruyor. Ne zaman kapım çalınsa, tüylerim diken diken olur birden irkilirim. Hoş, açmasamda olur ya, ha şu beklemeleri yok mu? dolandığım çileden çıkarıyor. El aleme rüsva olmasın diye, yazmıyorum adını. Fark edilmez delinin ne edeceği belli olmaz. Atar kuyuya taş, çıkaracak çıkrıkçı bulamazsın. Gönülden söz ediyorum, şu bizim anlı sanlı deli gönülden. Aklı her daim hava da asılı duran gönülden. Ne demekse, her seferinde bir baltaya sap olamadığımdan söz eder. Bakınırız göz göze, diyecek söz bulamam. Sanki hali benden nicedir, sanırsın saçakları yerde gezen iki görümcelidir. Kaykıla kaykıla etmesi yok mu sözleri, dilsizi dillendirir. Sormuşcasına ne tavsiyelerde bulunmaz ki. Armudun sapını, üzümün çöpünü basküle vurmasan a sultanım olmazmı der. Sanki benim ambarıma taşınan, armut ve üzüm katarı yarış halinde. Hey, deli gönülüm hey! Avazım çıktığı kadar bağırsam duyarmısın, elimi neye atsam kuruyor.
Sır Küplerim
Ne gelmişse başıma hep,canlarım dediğim arkadaşlarımdan gelmiştir. Barbi Melek, Deli Gönül, Kıl Özlem, Biblo Şermin daha adlarını saymak istemediğim niceleri. Bazen darıldığım, yeri geldiğince aradığım, can yoldaşlarım benim. Birini diğerine değişmek, aklımın ucundan dahi geçmez. Hepsi ayrı bir güzel ve de özel. Kimi diyet uzmanım, kimi fal bakıcım, kimi kredi kartım ve daha da önemlisi her bir şeyimi paylaştığım sır küplerim benim. İçlerinde biri var ki dillere destan Biblo Şermin'im, en büyük rüya yorumcum. Gece gördüklerimin yorumunu almadan, dünya'da kapı eşiğinden dışarı adımımı atmam. Kız olsun, bazen atıp tutturamadıkaları oluyur ya, kahve falcım Telve Nimet'imi de saymadan geçemiyeceğim. Adı aklıma gelince, vallahi sol yanım, kuşun kanadı gibi sızladı. Ne yalan söyleyeyim; yazdıklarımı okuyacakları için değil, onları gerçekten çok seviyorum. Gerçi onlarsız hayatın bir tadı olmadığını bildiğim halde, hani bazı günlerde kendime sormuyor değilim. Acaba bu kadar karmaşa içerisinde ıssız kalışıma, bu canlarım bir sebep olabilir mi? diye.
Cansızım Benim,
Ne kedim, ne de kedi gibi sevenim oldu. Oysa ki geçen yıllara rağmen, ağırmamış saçlar ve kırışmamış göz altılarımla birlikte ne güzel, aha şuracıkta yaşayıp gidiyoruz. Ne selülit, ne de kilo sorunum var. Ne zaman söz açılsa; güzelden, güzellikten yana kızlar sultanlarını göz uçlarıyle süzerler. Elbette hoşuma gider; kim istemez ki öykünülmesini, hele de ben. Melekciğim bazen, güneşte kalma sultanım erirsin der. Ne hoş kız, ben de duymazmış gibi yapar tekrarını beklerim. Önceleri fark etmeyip papağanım Yakup gibi heceler dururdu. Şimdilerde durumu fark etti, ay ayh ciyaklaması ile malum el işaretini kendimden esirgemez. Gülüşürüz, konu olur söyleşimiz uzar gider. Ta ki, dedikodusunu yapacağımız birilerini buluncaya kadar. Cansızım diye sevdiğim Meleğim bir tanem, yaz kış üşür. İnanılacak gibi değil, Temmuz ayının şu günlerinde dahi üşüdüğünü söyler. Adı üzerinde cansız Melek, ben yakıştırdım. Bir tarihte aldığım dondurmamı üşürüm diye yemek istememişti, o gündür bu gündür adı kaldı. Bana söz edemez, ama bir başkasının ağızından duymak istemez, fena paralar cadı. Şu sıralar bir araya sık gelemiyoruz bir sebeple, sürücü kurslarına gidiyor. Başarı dilemklerimi ve sevgilerimi yolluyorum cansızıma.
Kuyruklu Yalanı Tanıdım
TDK Sözlük
Kuyruklu yalan tanımı:
1. Çok büyük yalan.
2. Birkaç tane arka arkaya söylenen yalan.
Ekşi Sözlük
1. Kuyruğu olabilecek kadar gelişmiş ve evrimleşmiş yalan.
2. Ağızdan ağıza dönüp dolaşıp, bir süre sonra ortaya atanın bile inanabilecegi yalan türü. Genelde şaka mahiyetinde ortaya atılır, zaman içinde evrim geçirirek acayip inandırıcı hale gelebilir. Askerde ve okul ortamında çok rastlanılır. Mesela final sınavlarının ertelendiği yalanını ortaya atıp bunu kel alaka bir adamdan duyup inanırsanız aha işte bu kuyruklu yalandır.
3. Bir yalanın, başka başka yalanlarla devam etmesi durumudur.
4. Bir kızılderili kitabesinde der ki:
''yalan bir tohumdur, bire kırk verir.. O kırkın her biri bir tohumdur ki; onlar da bire kırk verir..'' Kuyruklu yalan denilen bu olsa gerek..
Kuyruklu Yalan Fıkrası
Birgün Hoca Nasreddin topluluğa vaaz veriyordu. Cemaatten bir kısmının esnediğini ve bir kısmının uyukladığını farketti. Bunun üzerine şöyle söylenmeye başladı: Bir sabah, Akşehir'den dışarı çıkmıştım. Gezinirken gördüm, çayın kenarında toplaşmış dört ayaklı ördekler su içiyorlardı.. Dört ayaklı ördek sözünü işiten cemaat, gözlerini ovuşturarak Nasreddin Hoca'yı pür dikkat dinlemeye başladılar. Hayretler içerisinde gözlerini açarak hoca: Yahu!... Siz nasıl adamcıklarsınız, öyle. Deminden beri size vaaz ediyorum uyukluyordunuz, yorgan döşek.. Emme, kuyruklu yalanı duyunca alimallah gözleriniz fal taşı gibi açıldı, keh keh keh...
Toprağı bol olsun, rahmetli dedem aklımda kaldığı kadarıyle yanık sesiyle arada bir söylerdi.
Kara bahtım kem talihim
Taşa bassam iz olur
Ağustosta suya girsem
Balta kesmez buz olur
Çocuk algılamasıyle bir şey anlamsamda dedemin sesi hoştu, dinlerdim. Zaman geçti ben büyüdüm, dedemin kaldığı yerden devam etme sırası bana gelmişti. Uysun istemezdim ama, bu dörtlük beni tarifliyor. Ev süpürme, bulaşık yalaşık derken yolu yarıladım. Nasıl da geçti anlamadım, ta buralara kadar geldim. Umutlarım hiç yeşermedi, çoğu akranlarım çocuk çombak sahibi oldu. Ben hala bulunduğum yerdeyim, internette insan kovalıyorum.
Bloglarım
Güvenmedim ki güvendiğim dağlara kar yağsın. Çünkü o dağları hiç görmedim, ya da o dağlar göz hizamda yoktu. Kader desemde ara da bir yaşadıklarıma, tek tesellim umutlarımı kaybetmedim. Nette iki blogum var. Biri kişisel mi kişisel, fuşya renginin ağır bastığı janjanlı blogum ve bu yemek bloğum. İlki daha çok beni anlatıyor ve arıyor. Dertlerimi tesbih yapar tek tek çekerim bloğumda, nasıl çekmezsin ki. Herkesin yaptığı gibi, anonim yazarım kendi bloğumda. Son iki yılımı paylaştığım blogumda nelere denk gelmedim. Şaşırtacak, hoplatacak ve bir yerde aklını oynatacak insanların, ne olaylara şahit olmadım ki. Yaşdıklarımın özetini aklıma geldikçe, dilimin döndüğünce anlatacağım sabrınızı zorlamazsam eğer.
Can Arkadaşım
Melek benim can arkadaşım. Et tırnak gibiyiz bir arada, içtiğimiz su ayrı gider. Ne zaman kabuğuma çekilsem yoktan yere, kaşla göz arasında yanımda bitiverir. Her defasında geldiğinde yanıma, sormadan geliş nedenini açıklar. Öylesine telepatimiz gelişmiş ki, iletişim kurmaya ihtiyaç duymayız. Derler ya birileri birine, sen sus gözlerin konuşsun. İşte biz öyleyiz, susarız gözlerimiz konuşur. Yine de bu halimizle didişmeye sebep buluruz. Her ne kadar et tırnak gibi olsakta, Melekciğim hep tırnağı oynar kendince. Uzadıkça tırnağı haftaya kalmaz kesilir. Sıçrayan tırnaklarını topladıkça ardından, çıkacak tırnağın sert ve parlak olacağını söyler güleriz. Sana sevgilerim feda olsun güzelim, hafta sonu kimselere söz verme gezelim. Melekciğim sözümü tuttu. Gezdik gördük, çarpışan arabalara bindik ve kimselere çarpmadık. Yine geçti beyhude bir günümüz.
Deli Gönül
Gönül sana sırrım mı var verecek, her bir şeyim orta yerde duruyor. Ne zaman kapım çalınsa, tüylerim diken diken olur birden irkilirim. Hoş, açmasamda olur ya, ha şu beklemeleri yok mu? dolandığım çileden çıkarıyor. El aleme rüsva olmasın diye, yazmıyorum adını. Fark edilmez delinin ne edeceği belli olmaz. Atar kuyuya taş, çıkaracak çıkrıkçı bulamazsın. Gönülden söz ediyorum, şu bizim anlı sanlı deli gönülden. Aklı her daim hava da asılı duran gönülden. Ne demekse, her seferinde bir baltaya sap olamadığımdan söz eder. Bakınırız göz göze, diyecek söz bulamam. Sanki hali benden nicedir, sanırsın saçakları yerde gezen iki görümcelidir. Kaykıla kaykıla etmesi yok mu sözleri, dilsizi dillendirir. Sormuşcasına ne tavsiyelerde bulunmaz ki. Armudun sapını, üzümün çöpünü basküle vurmasan a sultanım olmazmı der. Sanki benim ambarıma taşınan, armut ve üzüm katarı yarış halinde. Hey, deli gönülüm hey! Avazım çıktığı kadar bağırsam duyarmısın, elimi neye atsam kuruyor.
Sır Küplerim
Ne gelmişse başıma hep,canlarım dediğim arkadaşlarımdan gelmiştir. Barbi Melek, Deli Gönül, Kıl Özlem, Biblo Şermin daha adlarını saymak istemediğim niceleri. Bazen darıldığım, yeri geldiğince aradığım, can yoldaşlarım benim. Birini diğerine değişmek, aklımın ucundan dahi geçmez. Hepsi ayrı bir güzel ve de özel. Kimi diyet uzmanım, kimi fal bakıcım, kimi kredi kartım ve daha da önemlisi her bir şeyimi paylaştığım sır küplerim benim. İçlerinde biri var ki dillere destan Biblo Şermin'im, en büyük rüya yorumcum. Gece gördüklerimin yorumunu almadan, dünya'da kapı eşiğinden dışarı adımımı atmam. Kız olsun, bazen atıp tutturamadıkaları oluyur ya, kahve falcım Telve Nimet'imi de saymadan geçemiyeceğim. Adı aklıma gelince, vallahi sol yanım, kuşun kanadı gibi sızladı. Ne yalan söyleyeyim; yazdıklarımı okuyacakları için değil, onları gerçekten çok seviyorum. Gerçi onlarsız hayatın bir tadı olmadığını bildiğim halde, hani bazı günlerde kendime sormuyor değilim. Acaba bu kadar karmaşa içerisinde ıssız kalışıma, bu canlarım bir sebep olabilir mi? diye.
Cansızım Benim,
Ne kedim, ne de kedi gibi sevenim oldu. Oysa ki geçen yıllara rağmen, ağırmamış saçlar ve kırışmamış göz altılarımla birlikte ne güzel, aha şuracıkta yaşayıp gidiyoruz. Ne selülit, ne de kilo sorunum var. Ne zaman söz açılsa; güzelden, güzellikten yana kızlar sultanlarını göz uçlarıyle süzerler. Elbette hoşuma gider; kim istemez ki öykünülmesini, hele de ben. Melekciğim bazen, güneşte kalma sultanım erirsin der. Ne hoş kız, ben de duymazmış gibi yapar tekrarını beklerim. Önceleri fark etmeyip papağanım Yakup gibi heceler dururdu. Şimdilerde durumu fark etti, ay ayh ciyaklaması ile malum el işaretini kendimden esirgemez. Gülüşürüz, konu olur söyleşimiz uzar gider. Ta ki, dedikodusunu yapacağımız birilerini buluncaya kadar. Cansızım diye sevdiğim Meleğim bir tanem, yaz kış üşür. İnanılacak gibi değil, Temmuz ayının şu günlerinde dahi üşüdüğünü söyler. Adı üzerinde cansız Melek, ben yakıştırdım. Bir tarihte aldığım dondurmamı üşürüm diye yemek istememişti, o gündür bu gündür adı kaldı. Bana söz edemez, ama bir başkasının ağızından duymak istemez, fena paralar cadı. Şu sıralar bir araya sık gelemiyoruz bir sebeple, sürücü kurslarına gidiyor. Başarı dilemklerimi ve sevgilerimi yolluyorum cansızıma.
Kuyruklu Yalanı Tanıdım
TDK Sözlük
Kuyruklu yalan tanımı:
1. Çok büyük yalan.
2. Birkaç tane arka arkaya söylenen yalan.
Ekşi Sözlük
1. Kuyruğu olabilecek kadar gelişmiş ve evrimleşmiş yalan.
2. Ağızdan ağıza dönüp dolaşıp, bir süre sonra ortaya atanın bile inanabilecegi yalan türü. Genelde şaka mahiyetinde ortaya atılır, zaman içinde evrim geçirirek acayip inandırıcı hale gelebilir. Askerde ve okul ortamında çok rastlanılır. Mesela final sınavlarının ertelendiği yalanını ortaya atıp bunu kel alaka bir adamdan duyup inanırsanız aha işte bu kuyruklu yalandır.
3. Bir yalanın, başka başka yalanlarla devam etmesi durumudur.
4. Bir kızılderili kitabesinde der ki:
''yalan bir tohumdur, bire kırk verir.. O kırkın her biri bir tohumdur ki; onlar da bire kırk verir..'' Kuyruklu yalan denilen bu olsa gerek..
Kuyruklu Yalan Fıkrası
Birgün Hoca Nasreddin topluluğa vaaz veriyordu. Cemaatten bir kısmının esnediğini ve bir kısmının uyukladığını farketti. Bunun üzerine şöyle söylenmeye başladı: Bir sabah, Akşehir'den dışarı çıkmıştım. Gezinirken gördüm, çayın kenarında toplaşmış dört ayaklı ördekler su içiyorlardı.. Dört ayaklı ördek sözünü işiten cemaat, gözlerini ovuşturarak Nasreddin Hoca'yı pür dikkat dinlemeye başladılar. Hayretler içerisinde gözlerini açarak hoca: Yahu!... Siz nasıl adamcıklarsınız, öyle. Deminden beri size vaaz ediyorum uyukluyordunuz, yorgan döşek.. Emme, kuyruklu yalanı duyunca alimallah gözleriniz fal taşı gibi açıldı, keh keh keh...
0 yorum:
Yorum Gönder