Banner 468 x 60px

 

5 Nisan 2010 Pazartesi

Bu Aralar Ben...

0 yorum
Merak edenler için; spor ve diyet çok iyi gidiyor. Tartı yedili rakamlara doğru koşmaktan vazgeçti, beşli rakamlara doğru inmeye başladı :)
Hayatı boyunca neredeyse tüm zayıflama yöntemlerini ve diyet reçetelerini denemiş biri olarak diyebilirimki, bu işin tek ilacı; hareket...
Başlıklar halinde anlatacak olursam;

SPOR...
Bununla ilgili her sohbette, artık herkesin ezberlediği :) "şekersiz çay" örneğini anlatıyorum.
Size anlatmazsam olmaz :)
Eskiden çayı şeker ile içerdim, öyle çok tatlı da değil hani, koca bir kupaya bir kesme şeker yeterdi ama illaki şeker olacak, diyet ile ilgili sohbetlerde gayet bilmiş bir tavırla; "dünyanın en ağır diyetini yapsam, yine de şekersiz çay içmem !" der, kesip atardım.
Sonra bir gün yiyeceklerin karbonhidrat ve kalori değerlerinin olduğu bir liste geçti elime.
.
.
Zayıflamak isteyen kişilerin bir günde alması gereken karbonhidrat değeri ortalama; 45 gr.
Kilosunu korumak isteyen kişilerin alması gereken değer ise ortalama; 65-70 gr.
Peki bir kesme şeker de ne kadar karbonhidrat varmış ?
Sıkı durun; 3 gr. yani 12 kal. !!
Tahmin edeceğiniz üzere gözlerim faltaşı gibi açıldı, ben gerçek bir çay tiryakisiyim ve bir günde almam gereken karbonhidratın tamamını hatta bazen fazlasını zaten şekerden alıyormuşum :(
Hemen o gün çayımdan şekeri yolcu ettim, başlarda çok zorlandım mutlaka yanında tatlı bir kurabiye, kek vs. yiyordum ama sonra alıştım, şimdi ben de tüm çayı şekersiz içenlerin kullandığı o cümleyi kuruyorum; "çay, şekersiz içilir, çayın tadı böyle anlaşılır, şeker ile içilen çay değildir, lezzetli, meyve suyumsu bir içecektir"...
Çay örneği ile sporun ne alakası var derseniz, hemen konuyu bağlıyorum. Hayatım boyunca etrafımdan hep; "mutlaka spor da yapmalısın, en güzel şey spor, zayıflamak için en iyi çare" laflarını duydum ama hep kulak arkası ettim, yaklaşık üç aydır düzenli spor -step ve aerobik- yapan biri olarak artık ben de diyorum ki spor gibisi yok !

Üstelik spor sizi sadece zayıflatmıyor, sağlıklı ve mutlu biri haline getiriyor, hayata daha pozitif bakmanızı sağlıyor.
Tüm negatif enerjinizi ve yorgunluğunuzu üzerinizden alıyor, defalarca spora çok ama çok sinirli ya da yorgun gittim, çıktığımda kuş gibi hissettim kendimi hep.
Bir zayıflama merkezine de gitmiştim yıllar önce, gayet tembel işi, siz yatıyosunuz, aletler oranıza buranıza bağlanıyor, kitap okurken zayıflıyorsunuz :)
Daha doğrusu zayıflamaya çalışıyorsunuz, belki kilolar gidiyor ama vücut yine ham, yine merdiven çıkarken zorlanıyor, kendinizi kiloluymuş gibi yorgun hissediyorsunuz...

Yani spor sadece zayıflatmıyor, sizi dinç ve keyifli yapıyor.

Hani büyükler; "boğaz düğüm düğüm, dokuz düşün bir konuş" derler ya...
Spordan önce inanılmaz sinirlendiğim bir olay var diyelim, hemen telefon açıp, avazım çıktığı kadar bağıracağım ya da uzun bir e-mail yazıp, sayıp dökeceğim.
Yapmıyorum, bekliyorum, spordan sonra çoğu zaman yapmaktanda vageçiyorum, sakinleşip çok daha farklı bakıyorum olaya...

DİYET...
Madem spordan uzun uzun söz ettim, bu günlerde ne yiyor ne içiyorum, onları da anlatayım.
Spora ilk başladığım günlerde, diyetisyene gittiğim günlerdeki reçeteleri de uygulamaya başladım ama yine sıkılıp bıraktım, hayatımın diğer alanlarında olduğu gibi yemek konusunda da bir şey bana dayatıldığında, inanılmaz ters etki yaratıyor.
Örneğin; bloguma ister her gün yeni yazı girerim, ister ayda bir... Ama söz konusu, bir dergiye düzenli yazmak ise çok geriliyorum, süresi belli, düzenli, rutine bağlanmış işler inanılmaz gerginlik yaratıyor bende...
"Madem listeleri tam uygulamıyorum bari çok sıkı diyet yapayım" dedim. Akşam yemeği olarak sadece bir kase yoğurt yedim bir süre mesela :)
Sonra, bir gün hoca dedi ki; "eğer bir şeyi hayatınız boyunca yapmayacaksanız, bir süre sakın yapmayın"
Laf aramızda atasözü gibi söz, al istediğin yerde istediğin şekilde kullan, her yere uyar :)
Öyla ya, hayatımın sonuna kadar akşamları sadece yoğurt yiyecek değilim ya. İstediğim kiloya indiğimde ve normal yemeye başladığımda eski halime geri dönmem an meselesi.

Bende tüm hayatım boyunca yapabileceğim bir sisteme geçtim.
Sabahları oldukça kuvvetli kahvaltı yapıyorum, salatalı, etli, sebzeli yine çok fazla kendimi kasmayacak bir öğle yemeği yiyorum, akşam yemeğini ise en geç 18:30 da yiyorum.
Hafta da üç akşam, 19:00-20:00 arası spor yapıyorum, spordan sonra bir saat vücut çalışmaya devam ettiği için, bir saat bir şey yemiyorum.
Saat 21:00 den sonra açlık hissedersem, bir kase yoğurt, bir avuç kuru yemiş ya da canım tatlı istiyorsa meyve yiyorum.
Gün içinde, kendimi hiç sıkmıyorum, dışarda yemek yiyorsak ya da arkadaşlarımıza gitmişsek hazırlanan her şeyden mutlaka yiyorum ama porsiyonlarımı azalttım, iki dilim börek yerine bir dilim börek yiyorum, gibi...
Eskiden diyet yapıyorum diye, sofradaki güzelliklere melul melul bakar, diyet bittiğinde, kıtlıktan çıkmış gibi yemeye başlardım :)
Şimdi hiç bir şeyi yasak edip, cazip hale getirmiyorum kendime, herşeyi yiyorum ama az yiyorum.

Düzenli olarak yaptığım tek şey; sevgili Günay'ın önerisi ile başladığım; sirke...
Sağolsun bana öneriler ile dolu bir mail göndermiş ama benim üşengeç bünyem, maydanozlu, lahanalı kürlere sıcak bakmadığından, en kolay olan sirkeyi seçti :)
Her sabah, bir bardak ılık suya, bir yemek kaşığı elma sirkesi ekleyip, içiyorum. Sonrası yukarıda anlattığım gibi, 18:30 a kadar çok fazla kendini sıkmadan, herşeyden azar azar yiyerek geçen gün.

SONUÇ;
Bugünlerde keyfim çok yerinde...
Spordan mı, az yemekten mi yoksa sirkeden mi bilinmez ama gitgide hafifliyorum, eskiden düğme ile ilik arasında iki santim boşluk kalan gömleklerim, pıtır pıtır ilikleniyor :)
Yavaş yavaş belim oluşmaya başladı ve pantalonun kenarından taşan muffin görüntüsü oldukça azaldı :)

Yorumlarda; "diyet yemeklerini, salatalarını yaz" demişsiniz ama öyle yazacak özel bir tarifim yok. Dediğim gibi herşeyi yiyorum ama az az yiyorum, hareket ediyorum, bol su içiyorum...
Hepsi bu...

Bu yazıyı okuma sabrını gösteren herkese çook teşekkür ediyorum bu arada, süpersiniz ! :)

0 yorum:

Yorum Gönder